Otizm Terapisindeki Farklılıklar :
Otizm; bireylerin sosyal etkileşim, iletişim ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen yaygın gelişimsel bir bozukluktur Otizm, ilk olarak 1943 yılında, çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından, yaşamın erken döneminde başlayan ve yaşam boyu süren, sosyalleşme, dil, iletişim ve diğer bir çok etkinlik alanını etkileyen bir sendrom olarak tanımlanmıştır.
Otistik bozukluklar, ‘çocukluk şizofrenisi’ olarak psikiyatride adlandırılmıştır. Psikiyatri, nedenini ve gelişimini tam olarak açıklayamadığı için, sendromun kaynağı yapısal nedenlere bağlanarak beyin, beyin sapı, beyincikteki farklılıklar ve genetik faktörlerle ilişkilendirilir. Genetik bulgular oldukça fazla olmasına rağmen, genetik yapının otizmdeki gerçek rolü henüz net değildir ve % 15-30’ u genetik kabul edilir. Otizmde yapısal bozukluklar; hamileliğin başında, henüz beyin kabuğu ve beynin diğer bölümleri gelişmeden oluşmaktadır. Kapsamlı nörolojik muayenelerde beklenenin üstünde fonksiyon kaybı, nöbetler, deri bulguları yer almaktadır.
Yaygın gelişimsel bozukluk hastalıkları; otistik bozukluk, asperger sendromu, rett sendromu, çocukluk bütünleşme (disintegrative) bozukluğu ve diğer gruplarlardır.
Otistik çocuğun, erken gelişim evresinde sinir sisteminin mutasyona uğraması ve yetersiz gelişmesi otizmin oluşmasına neden olmaktadır. Beyindeki bağlantıları sağlamada rol oynayan genlerdeki mutasyonların otizm olma riskini artırdığı ve beynin fonksiyonel gelişimini bozduğu düşünülmektedir.
Otizm, günümüzde bin çocuktan ikisinde bulunmaktadır. Erkeklerde görülme oranı kızlardan 3-4 kat daha fazladır. Erkek ile kız oranı zeka etkilenmesine göre değişmektedir. Mental geriliği ağır olanlarda oran 2:1 iken, hafif-orta olanlarda bu oran 4:1’e kadar çıkmaktadır. Kızlarda erkeklere göre daha ağır seyretmektedir.
Otizm, duyusal ve sosyal ilişkilerde sınırlılık, dilin gelişiminde gecikme, tekrarlayan davranışlar, postür bozuklukları ile karakterize olan bir sendromdur. Ortaya çıkan sendromun şiddeti ve problem davranışların bir araya gelme şekli her çocukta farklıdır. Bu nedenle otistik spektrum içinde en hafiften en ağıra kadar değişik şiddette otistik davranış belirtileri görülür.
Otizmde gelişme ve öğrenme yavaş seyrettiği için erken tanı önemlidir. Otizme yol açan beyin fonksiyon bozukluğunun yerine ve büyüklüğüne bağlı olarak çocuğun büyüme ve gelişme süreci değişim gösterir. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark, erken tanı, erken tedavi ve erken terapiyle otistiklerin sosyal hayat içinde yalnız tüketici olma konumundan çıkıp üreten ve değer katan birey olabilmeleri mümkündür.
Otistik çocukların zihinsel gelişmelerini, iletişimlerini ve etkileşimlerini artırmak için uzmanlar tarafından terapii uygulanır. Otizmin terapisinde kişilerin etkilenme durumuna göre farklılıklar görülür. Tıbbi tedavi, kognitif-adaptif tedavi ve psikiyatrik tedaviye ek olarak fizyoterapi ve ergoterapi yaklaşımları kullanılır. Bu yaklaşımlar bütünseldir ve rehabilitasyon programı olarak adlandırılır. Otistik çocuklara uygulanan rehabilitasyon programı davranış, öğrenme ve sosyalleşmedeki problemleri azaltmaya yöneliktir.
Otistiklere planlı, gereksinimlerine hitap eden, özel terapi programları uygulanır. Bu programlar uzmanlar tarafından bireysel ve denetlenmiş sınıflarda yapılır. Otizmde terapinin amacı; dil ve iletişimi geliştirmek, sosyal etkileşimi artırmak ve davranışları düzenlemektir. Bu amaçla otistiklere psikoterapi, yaşına uygun klasik eğitim, algısal-motor terapisi, oyun terapisi ve duyu bütünlüğü terapisi uygulanır.
Literatür incelendiğinde otistik çocuklarda kişisel terapilere büyük önem verildiği ve öğrenmenin nasıl geliştirileceği üzerine çalışmalar yapıldığı görülmüştür. Otistiklerin yaşam kalitelerini dil sorunlarının derecesi, zeka düzeyi, sosyal iletişim ve öğretim kalitesinin etkilediği sonucuna varılmıştır.
Uzm.Fzt.Ümmühan Çöpkes
Kaynaklar: